Thursday, May 3, 2007

Transfer oldum

Biliyorum ne çabuk diyeceksiniz ama Ekonomi Turk'un patronu Ekonomix'ten geri çeviremeyeceğim bir teklif aldım. Ücret çok tatminkar geldi, oradaki yazılarımın daha geniş bir kitleye ulaşacağını ve dolayısıyla da daha büyük bir hayıra vesile olacağını düşünüyorum. Ekonomi Turk'ta görüşmek üzere...

Aslında bu bir yalan

Yazılarında gerçekleri tahrif ettiğine çokça şahit olduğumuz Yaman Törüner, bugün köşesinde "Aslında ne oldu" başlıklı bir yazı yazmış. Eee huylu huyundan vazgeçer mi, yine bir gerçeği tahrif etmiş. Yazısının sonunda şunları yazıyor ve arkasından da bir grafik veriyor.
  • Kişi başına milli gelirimiz 5.000 dolar düzeyini geçti. (Hükümetin ekonomiyi anlatırken en çok övündüğü şey)
  • Aslında, bu rakam "değerli Türk lirası" sayesinde yüksek görünüyor. Bunu bile, bir tarafa bırakır, İngiliz Economist dergisinde de yayımlanan aşağıdaki tabloya bakarsak, bizim bu konuda da çok gerilerde kaldığımız görülür. Satın alma paritesiyle düzenlenen bu tabloya göre, 1.3 milyar nüfusa sahip Çin'de bile kişi başına düşen gayri safi milli hasıla bizimkini geçmiş vaziyette.
  • Aslında, ilerlemiyor; geriliyoruz.
Aslında Yaman Törüner yalan söylüyor. Verdiği grafikte Türkiye'ye ilişkin verileri vermeyip (herhalde The Economist'teki grafiğin aslında yoktu ama zahmet edip bunları kendisinin bulması gerekirdi), grafikteki ülkelerin satınalma gücü paritesiyle (SGP) hesaplanmış verileriyle Türkiye'nin cari kur ile hesaplanmış verisini karşılaştırmış oluyor. Yani elmalarla armutları kıyaslıyor. Biz bu zahmete girip veri kaynağının aslına gidip araştırdık. Sonuçta aşağıdaki grafiği ortaya çıkardık. Gördüğünüz gibi Çin son 30 yıldaki hızlı büyüme temposu sayesinde bize çok yaklaşmış olmasına rağmen henüz önümüze geçmiş değil. Fakat Törüner ve onun gibi düşünenlerin ekonominin önüne koydukları taşlar sayesinde Çin'in bizi geçeceği günler çok uzakta da değil. Çin'in aramızdaki farkı en çok kapattığı dönemin Törüner'in Türkiye'de MB Başkanı, Bakan vb görevlerde olduğu 1990'lı yıllar olduğunu da bu arada belirtelim. 1990'lardaki kayıp 10 yılın sorumlularından biri olan Törüner'in ekonomideki olumlu gelişmeleri görmezden gelmesine hiç de şaşmıyoruz doğrusu.

İşte size kesin çözüm

"Anayasal bir kurum"umuzun geçen cuma günü "görüşlerini kamuoyuna açıklaması" sonrasında gelişen olaylardan sonra TBMM bugün 22 Temmuz'da seçim yapma kararını aldı. Fakat Baykal geçen gün seçimin de çözüm olmadığını söylemişti. Çünkü seçimden yine bu alçak şeriatçı partinin (AKP canım) birinci olarak çıkması tehlikesi var. Eee, peki şimdi ne olacak? Bu işe nasıl çözüm bulunacak? "Ne olacak canım, anayasal kurumumuz başa geçer, olur biter" dediğinizi duyar gibiyim. Ama, ııh olmaz. Sonra AB, ABD, IMF gibi bilimum dış düşmanlara ne deriz. Göstermelik de olsa bir seçim yapmak gerek. Fakat öyle bir seçim olmalı ki bizim kazanmamız garanti olmalı.

Merak etmeyin siz, biraz düşününce bu konuya da çözüm buldum. Yalnız itiraf etmem gerek bu konuda Bekir Coşkun'un bugünkü yazısından epey ilham aldım. Bekir Coşkun, yazısında, göbeğini kaşıyan adamlardan (ııy, ne iğrenç) bahsetmiş. Bu göbeğini kaşıyan adamların Türkiye'de çoğunlukta olduğunu belirtmiş. Bunların AKP sempatizanı olduklarını ve Tayyip Erdoğan'ın seçimi kazanmak için bunlara güvendiğini yazmış. Göbeğini kaşıyan adamların çoğunlukta olduğu bir ülkede demokrasi olamayacağını da (ordu, ay pardon anayasal kurum diyecektim, göreve!) söylemiş.

Bence çok haklı. Bu cahil göbeğini kaşıyan adamlarla "Atatürk’ün kızları, ülkenin aydınlık yüzlü erkekleri, eski-şimdiki cumhurbaşkanları, üniversite öğretim üyeleri, yüksek mahkeme üyeleri, askerler, sivil demokratik örgüt üyeleri" aynı oy hakkına sahip olabilir mi? Olabilemez. O zaman yapılacak iş basit. Hazır TBMM anayasada değişiklikler yapmaya başlamışken, göbeğini kaşıyan adamların bir oy hakkı sabit tutulurken, diğerlerine üç (önce iki diyecektim de belki o da yetmez diye korktum) oy hakkı verilsin. Böylece CHP'nin seçimden birinci parti olarak çıkması kesinleşsin. Hem böylece dünyaya da örnek oluruz. Oy hakkını eğitim düzeyine göre farklılaştırarak dünya demokrasi tarihinde yeni bir uygulamanın yolunu açarız. Nasıl çözüm ama...

Wednesday, May 2, 2007

AKP'nin oy oranı yüzde 15'tir!

AKP, 2002 seçimlerinde geçerli oyların yüzde 34'ünü almıştı. Fakat bazıları (bir, iki) AKP'nin oy oranının yüzde 25 olduğunu yazıp duruyorlar. Bunu da AKP'nin aldığı oy sayısını, sandığa gitsin gitmesin, toplam seçmen sayısına bölerek hesaplıyorlar. Yanlış yapıyorlar. Yayın hayatımıza bu önemli konuya açıklık getirerek başlıyoruz. Bizim hesaplarımıza göre AKP'nin 2002 seçimlerindeki oy oranı yüzde 15'tir. Bunu AKP'nin seçimde aldığı oy sayısını (10.8 milyon) 2002 yılı nüfusuna (69.3 milyon) bölerek hesapladık. Demokratik bir ülkede herkes eşit olduğu için, oy kullanma hakkı olmayanlar (18 yaş altı nüfus) ile oy kullanma hakkı olup da sandığa gitmeyenler arasında bizce bir fark yoktur. Dolayısıyla doğru hesap da budur. Halkın yüzde 15'inin oyuyla geri kalan yüzde 85'e hükmetmeye çalışan AKP'yi şiddetle kınıyoruz!...